Akşener: İstifa etsinler, Gazze’ye gitsinler
DÜZGÜN Partisi Genel Başkanı Meral Akşener, partimizin Türkiye Büyük Millet Meclisi küme toplantısında konuştu.
Mustafa Kemal Atatürk, “Hatay benim şahsi meselemdir. Böyle bir konunun Türkiye ile Fransa arasında silahlı bir çatışmaya sürüklenmesi kesinlikle mümkün değildir. İmkanı varsa Türkiye Cumhurbaşkanlığı’ndan ve üyeliğinden çekileceğim” dedi. Büyük Millet Meclisi’ne bireysel olarak birkaç arkadaşımla birlikte Hatay’dan ayrılacağım.” Meral Akşener, “Gireceğim” gibi sözlerini hatırlatarak, “İnsanlığın gerçek hali budur” dedi. Gazze üzerinden gönderilen bazı mesajlara da değinen Akşener, “Arkadaşlarımız Gazze’yi vatan olarak görse ve Netanyahu’yu durduramazlarsa” dedi. Verdikleri 24 saatlik sürenin ardından görevlerinden istifa edip Gazze’ye gidebilirler.”
Akşener’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
‘PROTOKOLÜ İMZALADILAR’: Maalesef iktidar dış politikadaki hemen hemen her sorunu iç politika malzemesi yapmayı alışkanlık haline getirmiş durumda. Bu sağlıksız yaklaşımın yarattığı tutarsızlıklar ve zikzaklar, bunun bedelini her defasında ülkemize ödetmektedir. Bildiğiniz gibi bu durumun son örneklerinden biri de İsveç’in NATO üyeliği meselesi… Dışarıda konuyla ilgili muhataplara boncuk dağıtan AK Parti hükümeti, kendi geliştirdiği senaryolarla içeride milletimizi kandırmaya çalışıyor. yazılmış. Sayın Erdoğan’ın daha önce bu konuyla ilgili neler söylediğini hatırlıyor musunuz?
“Ah İsveç, zahmet etme! “Kutsal kitabım Kur’an-ı Kerim’in yakılmasına ve parçalanmasına izin verdiğiniz sürece NATO’ya katılımınıza evet demeyiz.” Diğeri ne dedi?
“NATO’ya üye olacaklarsa Türkiye’nin güvenlik kaygılarını dikkate almaları gerekiyor” dedi.
Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, bir süre önce yaptığı açıklamada, “Terör suçları nedeniyle FETÖ’cü, PKK’lı ve diğer terör örgütü mensuplarından Türkiye’ye iadesini talep ettiğimiz isimlerin iadesine ilişkin tek bir karar almadık. ” Bu konuyla ilgili son noktada şunu öğrendik; Hükümet İsveç’in katılım protokolünü imzalayarak Gazi Meclisimize gönderdi. Haydi, kapat şunu buradan… Yani önce büyük bir ses çıkardılar, sonra hiçbir şey almadan protokolü “çıt”la imzaladılar. Bu yaklaşım size tanıdık geliyor mu? Papaz Bronson olayında da, Kaşıkçı davasında da bunu yaşamadık mı?
İYİ Parti olarak burada bir davet yapıyoruz. NATO’nun genişlemesine karşı değiliz. Ancak söylenen bunca sözden, bütün yaşananlardan, bunca olaydan sonra bu milleti ve onun seçilmiş temsilcilerini bilgilendirmek, ikna etmek zorundasınız. Gelin şeffaf bir şekilde bizimle paylaşın.
‘TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ TANIMLANIYOR’: Genç gazetecilere yönelik operasyonlarda ve tutuklamalarda tanık olduğumuz utanç verici skandallara her gün bir yenisi ekleniyor. Son olarak vaka dokümanına eklenen; “Paylaşımlarında milliyetçi paylaşımlarda bulunduğu tespit edilmiştir” ifadesi ve suç delili olarak “Şehitler ölmez, vatan bölünmezdir” yazılı pankartların yer alması, yaşananların sadece hukuki bir tuhaflık olmadığını bize gösteriyor. ve zihinsel kayıplar ama aynı zamanda sinsi bir amaca doğru atılan bilinçli adımlar. . 100. yılına ulaşan Cumhuriyetimizin temel taşı olan Türk milliyetçiliği sanki suçmuş gibi etiketleniyor. Genç gazeteciler de bu profillemenin kurbanı oluyor.
‘Dünya Gazze’de yaşananlara kayıtsız kalamaz’: Gazze’de “teröre karşı savaş” argümanıyla yola çıkan İsrail’in sivilleri bile hedef alan vahşeti hız kesmeden devam ediyor. Tüm insani değerleri hiçe sayan ve artık alçak bir vahşete dönüşen bu eylemler karşısında, her fırsatta insan hakları savunucusu gibi davranan tanınmış ülkeler, üç maymunu oynamaya ve utanmadan günahlara ortak olmaya devam ediyor. Katil Netanyahu’nun. Dünya olup bitenlere bu kadar kayıtsız kalamaz, kalmamalı. İnsanlığa karşı suç işleyenlere ısrarla gösterilen diplomatik nezaket derhal rafa kaldırılmalı, gerçekler tüm çıplaklığıyla konuşulmalıdır. Gerçek şudur: Netanyahu bir savaş suçlusudur. Netanyahu bir bebek katilidir. Netanyahu’nun sivilleri ve çocukları öldüren terörü ile Hamas’ın müzik festivalinde gençlere saldıran terörü aynı şeydir. Ve unvanı ne olursa olsun ona hak ettiği şekilde davranılmalıdır; katil ya da terörist gibi.
Ancak ne yazık ki dünyada barışı hakim kılmak idealiyle kurulan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Biden yönetiminin fanatik tutumu nedeniyle Amerika tarafından kilitlendiğini ve misyonunu yerine getiremez hale getirildiğini görüyoruz. Netanyahu’nun terörünü destekliyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki ABD vesayetini ve vetosunu ortadan kaldırmak için Genel Kurul derhal toplanmalı. Bunun için Güvenlik Konseyi’nin en az 9 üyesinin veya Birleşmiş Milletler Genel Kurulu üyelerinin yarısından bir fazlasının çoğunluk oyu yeterlidir. Buradan hükümete bir çağrıda bulunmak istiyorum: Türkiye’nin bugün bu girişimleri başlatması gerekiyor. Bu, hem Türkiye’nin arabuluculuk çabalarını güçlendirecek, hem de dünya kamuoyunu insan hakları ve uluslararası hukuk ekseninde sürdürülebilir bir çözüm için harekete geçirmek adına atılan değerli bir adım olacaktır.
Bugüne kadar titizlikle sürdürmeyi başardığı Türkiye Cumhuriyeti’nden farklı ve maceracı bir tutum bekleyenlere, iç politikada ve dış politikada rüzgârın yakalanacağı bir sürüklenme ümit edenlere ve Yangını körükleyerek iki eksenli terör sarmalında taraf olmamızı önerenlere mi? orada. Devlet insanları kendi şahsına göre yargılamaz. Her zaman sağduyuyu ön planda tutarak, devletinin temel ilkeleri çerçevesinde ülkesinin ve milletinin çıkarlarını korur. ‘Mehmetçik Gazze’ye!’ Bunun gibi sloganlar atıp bilinçdışı zihniyeti doldurmaya çalışanlar var. Milliyetçilik bu değil. Milliyetçilik, insanın her şeyden önce kendi ülkesini, kendi milletini, kendi çocuklarını korumasıdır. Davetlerde bulunarak, başka annelerden doğan çocukların sırtına zorba gibi davranarak milliyetçi olamazsınız.
Size başımdan geçen bir olayı anlatayım. 1937 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüz,
Kendi ülkemizin bir parçası olan Hatay’ı vatana katma kararlılığını şu sözlerle dile getirdi: ‘Hatay benim şahsi meselemdir. Durumu büyükelçiye en başından itibaren net bir şekilde anlattım. Dünyadaki bu durumda böyle bir konunun Türkiye ile Fransa arasında silahlı bir çatışmaya sürüklenmesi kesinlikle mümkün değildir. Ama şunu da dikkate aldım. Kararımı verdim. Ufukta binde bir ihtimal dahi olsa Cumhurbaşkanlığından, hatta TBMM üyeliğinden çekileceğim. Bireysel olarak bana katılacak birkaç arkadaşımla birlikte Hatay’a gireceğim. ‘Orada olanlarla el ele verip mücadeleye devam edeceğim.’ Bu, insanlığın gerçek halidir! Eğer bu arkadaşlar Gazze’yi vatan görüyorlarsa ve verdikleri 24 saatlik süre içerisinde Netanyahu’yu durduramayacakları için görevlerinden istifa edip Gazze’ye gitmeliler. Sosyal medyada sergiledikleri vatanseverliği sahada da gösterip Gazze’ye gitmeliler.
Cumhuriyetimizin 100. yılıyla birlikte GÜZEL Partimizin 6. yılını da kutluyoruz. Geçtiğimiz hafta ulusal yas nedeniyle ertelediğimiz yıldönümü etkinliğimizi 28 Ekim yani önümüzdeki Cumartesi günü Ankara Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleştireceğiz.
‘Benim vahşetim bir hafta önce meydana gelmedi mi?’: Maalesef ülkemizde üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen hâlâ Cumhuriyetimizle sorunları olan insanlar var. ‘Ne yaparsak Cumhuriyetin 100’üncü yılını kutlayabiliriz’ diyenler var. 29 Ekim’i Atatürk’süz kutlayanlar var. Yaşadıkları olağanüstü acılar nedeniyle bunu yanlış bulup Cumhuriyetin 100. yıl kutlamasını engellemeye çalışanlar var. 29 Ekim’de mitingi geçtim, fener alayı bile aralıklıydı, 28 Ekim’de ise Kudüs mitingi düzenleyen insanlar vardı. Filistin’deki zulmü utanmadan Cumhuriyetin karşısına çıkarmaya çalışanlar var.
Gazze’de değil Kudüs’te miting yapıyorsunuz ve bu fırsatı kullanarak herkesin karşı çıktığı Netanyahu terörünü siyasetinize alet ediyorsunuz. Peki geçen gün bulamadın mı? Bu miting bir hafta önce yapılamadı mı? Bir hafta önce yaşanan vahşet orada değil miydi? Yoksa bu mitingi bir hafta sonra yapsanız üzülür müydünüz? “(HABER MERKEZİ)